AHiR ZAMAN YOLCULARI
Ahir ZamaN Yolcusu KalmasıN

DeriN GündeM___Dogruları Söylemekten Kormayın

____________________RESME TIKLAYIN YEM VERiN BiZE____________________

SARKOZYNiN SIRTINDAKi COCUK KiM METAFiZiK COCUKLAR YETiSTiRiYORLAR

04:19

iRANIN SON GELiSTiRDiGi FÜZE


MEHDi a.s'mın gelişinde hiçbir uçak silah füze çalışmayacak


RESULALLAH s.a.a.v VE HZ ALi k.v'nin zamanı geliyor kılıçlar kuşanacak

eee tabi bir fark daha gelişkin olacak

YABANCILARA BiLGi VERMEMEK iCiN COK ACMIYORUM BU KONUYU.



Amerika obamayla attack yapacagını sanıyor

ama ahiir zaman alametlerini biliyorlar

ve enerj cagı gelmeden türkiyeyle strateji anlaşmamız var

hikayeleriyle burayı ele geçirme planları var.

Yecüc mecüc iran'dan cıkacak buda aşikar hadislere göre

durum bu olunca ahmedi nejat mı saglıycak dersiniz bunu.



SARKOZY'NİN OMZUNDAKİ ÇOCUK KİM ?

Daha
önce " Avrupa'nın Yeni Firavunu Sarkozy" yazımda Sarkozy'nin III.Ramses ünvanı
aldığını ve Pensilvanya'da, bir göl kenarındaki malikanede kimler ile görüşüp
hangi ayinleri yaptığını yazmıştık. Bu yazılara fantazi gözüyle bakanlar aylar
sonra Sarkozy'nin Pensilvanya'da, bir göl kenarında Yahudi işadamının
malikanesinde tatil amaçlı gittiğini duyunca başta Fransız gizli teşkilatı ve
Fransa hükümeti olmak üzere tüm dünya çok şaşırmıştı. Oysa biz bunları aylar
önce katılmış olduğum TV programıda dahil olmak üzere deşifre etmiştik. Daha
sonra ulusal basında bu yazılar yankı buldu. Ramses ile Sarkozy arasında ilişki
kuramayanlar geçen hafta bir baktılar ki III.Ramses Sarkozy, Ramses'in mezarını
Mısır'da ziyaret ediyor.

Yetmiyor bir başka şey daha meydana

çıkıyor. Dünya medyasında II Ramses'in mezarını Sarkozy ve Fransız devletinin
yaptırdığı ortaya çıkıyor. Mısır'daki Krallar Vadisinde gizli bir ayin
yapılıyor. Bu ayine İsrailli yahudi şeytanilerde katılıyor. Görüntülemek
isteyen gazetecilere kameralar önünde hakaret ederek korumaları tarafından
uzaklaştırılıyor. III.Ramses meselesine fantazi diye bakanlar şöyle diyorlar:
Vay be !!

Hazır gündemdeyken bir fantazi daha

söyleyeyim tamamlansın. Sarkozy' nin sırtındaki çocuk şeytaniler tarafından
seçilen çocuklardan birisidir. Yeni Dünya Düzeni krallığı için yetiştirilen
çocuklardan biri. Çocuğun bir eli neden sarılı? Yahudiler ve haçlılar için
önemli olan tarihi Petra Tapınağı'nın çıkışında bu çocuğu omuzuna alarak acaba
ne mesajı veriyor? Fantazi severlere bir bulmaca.

Çocuğun eli neden sarılı sorusuna

gelince, acaba "melâmi savaşları" kitabında yazdığım gibi bu çocukların
ellerinin ve derilerinin altına yüzlerce volta dayanıklı özel ameliyat ve
operasyonlarla nesneler mi yerleştirdiler? Bu da sadece fantazi. Bu konuları
"melâmi savaşları"ında ve bazı röportajlarda birkaç kez anlattığım için çokca
vaktinizi almak istemiyorum. Sarkozy göreve yeni başladı. (Malum göreve) Bu
arada Vatikan'da çatırdadı. Bende yeni fantaziler yazmak için III. Ramses
Sarkozy'yi izlemeye devam edeceğim. Film bitene kadar hep beraberiz merak
etmeyin.

Sevgilerimle Oktan Keleş/netpano.com

oktankeles@gmail.com

Netpano yazarı Oktan Keleş'in Sarkozy ve Firavun Ramses hakkında bilinmeyen

yazısı okumak için tıklayın

Netpano ek: Yeni dünya düzeni için yetiştirilen bu özel çocuklar için daha

fazla bilgi için (Melâmi Savaşları- Bir Meczubun Rüyası Devam Ediyor kitabını
179-180-220-221-222-316 sayfalarında daha detaylı bilgi bulabilirsiniz)


Read On 0 yorum

BELEDİYELER SATLIYOR (video)ASKER iRTiCA BELGESi AHMAKCADIR

03:47

Belediye Baskanliklari Satiliyor

Yalcin Kucuk


    Lights off


    Bu belge problemini tek başına ele almak yanıltıcı olabilir. Ergenekon adı verilen dava, iddia tarafı açısından birçok meselenin sonucudur. Bu dava orduya karşı çökertme havası barındırıyor. Bunu son zamanlarda çok açık olarak ifade ettiler. Genelkurmay Başkanı İlker Paşa'nın Harp Akademileri'ndeki konuşması çok açıktı. Bir tarikattan bahsetti. Bir şekilde de İstanbul Emniyeti’nden bahsetti. Genelkurmayda daha sonra yapılan açıklamalarda bu durum daha net ortaya çıktı. İkisini birleştirdiğimiz zaman Türk Silahlı Kuvvetleri, Ergenekon adı verilen, Savcı Zekeriya Öz’ün yönettiği davayı polisle birlikte Türk silahlı Kuvvetlerine karşı yapılan bir savaş olarak algıladı.

    Bununla birlikte hem Tuncay Güney’in ifadelerinin çökmesi, hem Atasagun’un MİT Müsteşarlığı zamanında hazırlanmış olan ve bu dosyanın temelini oluşturan raporların güvenilir olmadığının ortaya çıkması, aynı şekilde Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Paşa'nın da açıklamaları bunu çökertti. Bu bir hukuk davası değil, hukuk davasının ötesinde medyanın, Star Televizyonu’nun, Samanyolu Televizyonu’nun, ATV’nin, diğer televizyonların ve onların yazarlarının yönettikleri, -çok garip olabilir- Milliyet Gazetesi’nin de içinde olduğu bir davadır. Milliyet Gazetesi çok açık olarak bizi inandırmaya kalktı. Dedi ki: “İlhan Selçuk evvela Danıştayı bombaladı, sonra kendini bombaladı.” Anlaşılmaz bir şekilde bombaların numaralarına baktılar, bunu tefrika ettiler. Sedat Ergin bunu yapıyor. Nitekim iki gün önce de başyazı yazdı. “Bu belge Genelkurmay ile AKP’nin arasını bozuyor” diyerek kraldan fazla kralcı oldu. Demek ki davanın bir de bu tarafı var. Bütünüyle çöküyor.

    Şamil Tayyar çok açık olarak “Bu davadan sıyrılırlarsa” diyor. Zaten dava Şener Paşa ve diğer paşalarla beraber doğrudan doğruya orduya inmek istiyordu. Genelkurmay Eski Başkanı Yaşar Paşa da çok yakın bir zamanda “Ben inceledim orduda böyle bir darbe yoktur” dedi. Zamanın Genelkurmay Başkanı “ben inceledim o zamanlarda herhangi bir işaret yok” dediyse dava çökmüştür. Şimdi yeni noktalar araştırılıyor.

    Bir devlet idaresinde düşünemeyeceğimiz bir nokta var; Genelkurmay bir devlet idaresidir, devletin bir parçasıdır. Buradan bir belge çıktığı söyleniyor ve Genelkurmay “biz araştırıyoruz” diyor. Tayyip Erdoğan bunu kabul etmiyor ve bir miting meydanından dava açacağız diyor. Bu hem ölçüleri çok fazla aşmak demektir, hem de çok büyük bilgisizlik demektir. Tayyip Erdoğan’ın bu konuda dava açma yetkisi yok. Öyle bir mekanizma yok. Tayyip Erdoğan -böyle bir şey varsa- gider birilerine tazminat davası açar. Daha sonra Cemil Çiçek bu açıklamayı düzeltti. “savcılara başvuracağız” dedi. Bu ikisi birbirinden farklı. Daha vahim olanı, devletin bir parçasının başka bir parçasına karşı kıyam halinde olmasıdır. Burada bir savcının tahkikatı var. Biz bunu da kabul etmeyiz. Yasak kararını kabul etmiyoruz ama Türkiye’de mahkemeler çok yerde yayın yasağı kararı verirler. Bunu da kabul etmeyiz.

    Bu çok açık bir şekilde AKP iktidarının Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı kıyam teşebbüsüdür. Aynen Fethullah Gülen’in sonradan geri almak mecburiyetinde kaldığı konuşmasında GATA’da yatanlara “gatakulli” demesi gibi. Şöyle bir durum ortaya çıkıyor; Türkiye’de AKP iktidarında askeri olan her şeye bir isyan görüyorsunuz. Tabi kimse artık Fethullah Gülen’le AKP’yi birbirinden ayırmıyor.

    Bugün eğer bir tutuklu askeri hastanede yatıyorsa başvekâlette bunu gayrimeşru sayan bir ekip var. Eğer bir belge varsa, bunu devletin savcısı, yargısı inceliyorsa bunu da kabul etmeyen bir heyet başvekâlettedir. Bu, devleti bitirmektir. Böyle bir devlet olamaz.

    Tayyip Bey iki hitabetiyle bu devletin temellerine mayın döşemiştir;

    “Türk Devleti birtakım insanlara faşizm uyguladı” demiştir.

    Bir devlette başvekâlette olan bir kimse bunu söylediği zaman, devletin kuruluşunun ahlaki temellerine taarruz etmiş olur. Çünkü faşizm ahlak dışıdır.

    Bilmemiz gereken noktalardan bir tanesi şudur; Rumların mübadelesi bir anlaşmayla olmuştur. Sadece biz değil, Yunaniler de içerdekilerini vermiştir. “onları bize verin, bizdekilerini alın” demişlerdir. Daha da önemlisi, bu bilgisizlik devletin ahlaki temellerini ortadan kaldırıyor.



    Tayyip Erdoğan seçimlere giderken Adnan Menderesle beraber resimlerini bastırıyor, bu adadaki asıl büyük, zorla yapılan mübadele 6-7 Eylül 1955’tir. Menderes yapmıştır. Böyle yapmışsa bile bunu tarihçiler, politikacılar söyler. Ama başvekâlette olan bir adam söylerse devletin kuruluşundaki ahlakilik ilkesi ortadan kalkar. Aynı şekilde “gizli anlaşmalar var, söyleyemiyorum” demek de devletin meşruiyetine taarruzdur. Ayrıca burada Tayyip Bey’e söyleyeceklerim var;

    Siz mi çıkarttınız gizli anlaşmaları?

    Onları ben yazdım, Yalçın Küçük!

    Bir tanesi 1958’dedir. İsrail başbakanı uçak kazası diye gizlice tebdili kıyafet Türkiye’ye gelmiştir. Bu ilk gizli anlaşmadır ve bunu ilk ortaya çıkaran benim. Benim kitaplarımda var, başka hiçbir yerde yok.

    İkincisi; 1996’da, o zamanlar sürekli televizyon programlarım vardı. Necmettin Erbakan’ın başbakan, Tansu Çiller’in de yardımcısı olduğu zamanlardı. Çocuktu o zamanlar. İl başkanıydı. Bunu imzalayan, hükümetin dayandığı partinin il başkanıdır. Neden açıklamıyorsunuz?

    Bunlar uzun konular, ben bunları televizyonda da anlattım.

    Necmettin Erbakan adına Şevket Kazan çıktı. “şu anda resmidir, daha da yapacağız” dedi. Başvekâlette olan bir adam ister orada kapıcı olsun, ister başbakan olsun. “Gizli anlaşmalar var, bunlar gizli olmazsa söylerdim” derse o devletin hukukiliğini ortadan kaldırır. Mecbur musunuz gizli anlaşmalar yapmaya? Yalçın küçük hepsini söylüyor.

    O gizli anlaşmalarda da bazı sorunlar olduğunu görüyoruz. O anlaşmalara göre belli periyotlarda Türkiye’deki başbakanla İsrail’deki başbakan görüşürler. Tayyip Erdoğan Bush’la konuşmaya giderken Londra’ya da uğrar, karşılaşırlar, konuşurlar. Mecburlar.

    Şu anda Netanyahu başbakan oldu, öyle bir görüşme olmadı. Bunu da biz Odatv.com’da da söyledik. Davos’tan sonra Tayyip Erdoğan İsrail açısından “Persona non grata’dır. Bütün rahatsızlıkları budur. İsrail’in ve dünya Yahudilerinin kontrol ettiği bütün yayınlar inanılmaz bir şekilde Tayyip Erdoğan’ı eleştiriyorlar. Tayyip Erdoğan bu durumdan çok rahatsız. Bu rahatsızlıktan kurtulmak için iktidardan düştüğünü görüyor. Düşme hastalığına yakalandı. Bugün Tayyip Erdoğan’ın hastalığı siyasi olarak da “düşme hastalığı” olduğu için Türk ordusuna karşı çok açık bir savaş yaparak ayakta kalmaya çalışıyor. Zaten hatırlayacağınız gibi bu Ergenekon denilen dosyanın basındaki amigoları devamında bunu söylüyorlardı. Doğrudan doğruya muvazzaf subay, muvazzaf general, emekli olmayan general tutuklamak istiyorlardı. Buradan bir başarı elde etmek istiyorlardı. Bu bir kıyamdır. Devletin bir kısmının bir kısmına karşı kıyam halidir. İlker Paşa yumuşak bir şekilde söyledi;

    “Soruşturmaların gizliliği vardır” dedi.

    Tuncay Güney’in ifadesinin güvenilir olmadığı, işkencede alındığı ortaya çıktı. Şengal Atasagun “o deli saçmasıdır ama ben işleme koydum” dedi. Demek ki bu Ergenekon dosyası içinde güvenilirliği, ciddiyeti olmayan, ısmarlama birtakım belgeler hazırlanmıştır.

    Bu belge de öyle mi bilmiyorum. Araştırılacak.

    Buradaki yanlışlık bir devlet kurumunun tahkikatına başvekâletteki Tayyip Erdoğan’ın savaş açmasıdır. Şener Paşa’nın eşi için ne demişlerdi? O hâkim iyiymiş, o bizi severmiş… Ben Türkiye’de en fazla sanık olan insanım, bütün hapishanelerde yattım. Her sanık böyle düşünür. Ulucanlar’da yatıyordum, koğuşta, “DGM’nin bir numaralı başkanı Turgut Okyar iyi yargıç, Orhan Karadeniz kötü yargıçtır” derdik. Bu normaldir. Bunu herkes söyler. Şimdi Tayyip Erdoğan ve arkadaşları bu duruma düştü. İyi hastane var, Gatakulli hastane var. Sen gerçekten başbakan olduğunu düşünüyorsan, Milli Savunma Bakanı’nı çağırırsın, diğerini çağırırsın “bu nedir?” dersin.

    Genelkurmay Başkanı da “Bunu tahkik ettiriyoruz” der.

    İmam Hatip lisesinden mezun olup ondan sonra hiçbir şey olmamış insanlara başbakanlık verilirse-Hilmi Özkök vermiştir- devlet bu hale gelir.

    Şimdi Sedat Ergin başyazı yazıyor. O’na soruyorum;

    Siz hangi Türkiye’nin gazetecisisiniz? Siz Turgut Özal’ın ne dediğini bilmiyor musunuz? O zaman gazeteci arkadaşımız Yavuz Gökmen’e söyledi. “orduya karşı 100 bin kişilik bir polis ordusu kuruyorum” dedi. Belleğinize ne oldu? Şimdi 200 bin kişilik oldu. İlker Paşa son konuşmalarında söylemedi mi? Newsweek bunu yazmadı mı? Ben bunları söylemedim mi? “Ben İstanbul Emniyeti tarafından tutuklandım. Beni sorgulayan savcı, hukukçu görmedim. Beni Nazlı Ilıcak tutukladı, beni Şamil Tayyar tutukladı” demedim mi?

    Benim demem önemli değildir. Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan ayrılan Vural Savaş bunu kitap haline getirmedi mi? Muhalefet lideri Deniz Baykal lütfedip benim adıma da atıf yaparak bunun böyle olduğunu söylemedi mi? Sedat Ergin! nesiniz? Milliyet Gazetesi! nesiniz? Fikret Bila! nesiniz? Siz nesiniz? Bunları görmüyor musunuz?

    Bu çok açık bir kıyamdır. Nereye kadar gider, bunu söylemek mümkün değildir.



    Biz bu belgenin doğru olup olmadığını bilemeyiz ama kim olursa olsun kim bu belgeyi yazmışsa bu bir ilkelliktir. Bunu hiçbir zaman bir albaya yakıştıramazsınız. Bu kadar ***ça, bu kadar aptalca bir belge olmaz. İkinci iddianamenin bütün klasörleri gösteriyor ki Türk ordusunda, Hilmi Özkök ve yanında olan birkaç kişi dışında herkes AKP’yi, laik cumhuriyeti ortadan kaldırmaya yönelik bir hareket içinde.

    Ben yerlerinde olsam bu belgeyi yayınlamazdım. Ki belgenin çıktığı söylenen üsteğmen de “hayır” diyor. Ben hala o değildir diyemem. Araştırılacaktır. Böyle ilkel bir belgeyi Türk ordusunda hiçbir albay hazırlamaz. Ama Türk ordusunun büyük bir kısmının AKP’den rahatsız olduğu, AKP’yi cumhuriyetin temellerini sarsıcı bir hareket olarak gördüğü mutlaktır. Bu belge çok ***, hiçbir şeye yetişmemiş bir gizli servisçinin yaptığı bir şeydir. Sonunda da görüyoruz ki Genelkurmay “bizde yok” diyor.

    Mesele çok vahimdir. Artık Genelkurmay Başkanının ve önceki Genelkurmay başkanının söyledikleri çok açık olarak ortaya çıkmıştır. Tayyip Erdoğan’ın, sadece tıbben değil, siyaseten düşme hastalığına yakalandığı, sinirlerinin bozulduğu görülmektedir. Başvekâlette kalmasına elverişli olmayan bir durum söz konusudur. Dünyanın hiçbir yerinde “Ah gizli olmasa ben bunları açıklarım” diyen bir insan başvekâlette kalamaz. “Bunları yaptık özür dileriz” dersiniz. Ama hiçbir kimse başvekâlette ister kapıcı, ister başbakan ister başbakanın üstü olsun “biz faşizm uyguladık” diyemez. Bu bilgisizliktir. Bu devleti çökertmedir. Bir miting meydanından “mahkemelere başvuracağız” deyip, kendisini devletin içinde saymayan, devlete karşı bir savaş başlatmış bir kimse durumuna düşürüyor.
    Read On 0 yorum

    EZOTERiK BATINi iLiMLER

    20:47

    BYÜTECLE BÜYÜTEBiLiRSiNiZ ATLAMAK iCiN ÜSTÜNE TIKLAYIN





    Read On 0 yorum

    iBRAHiM a.s zamanıında YAHUDiLiK HRiSTiYANLIK YOKTU !!!!

    14:17

    Yahudiler eldeki Tevrat’ı Hz. Musa’dan takriben 700 sene sonra yaşamış Üzeyr’in ilhamla yazdığına inanırlar. Hıristiyanlar ise İncil’i havarilerden Pavlos’un yazdığını kabul ederler. Durum böyle olunca nerede kaldı ilahi kitap ve bunun ortaya koyduğu ilahi din?


    “Fırka-i Nâciye”den olmanın bir hayli zorlaştığı günlerde yaşıyoruz. Müslümanlar olarak çok zorlu imtihanlardan geçiyoruz. Hak-bâtıl ve doğru-yanlış tefrikinin mühim mesele haline geldiği ve kafaların karıştığı ve karıştırıldığı hengâmedeyiz. Bir kısım ilâhiyatçı ise bu kafa karışıklığının baş aktörü… Allah’tan, insanımızın maziden tevârüsle sahip olduğu sağlam akidesi ve mevhibe-i ilâhiyye olan irfanı var.

    Buna rağmen son zamanlarda alabildiğine yoğunlaşan ve âdetâ taarruz diyebileceğimiz bir kampanya halini alan “ehl-i şirk”i, “ehl-i kitap” gösterme şaşırtmaca ve çabaları; üzerinde durmaya değer bir hâl almış vaziyettedir. Bu çabaların bir kısmının gâfilâne ve diğer bir kısmının ise hâinâne olması, netice itibariyle fark etmiyor. Sonuca baktığımızda bütün bu çabalar aynı noktaya yapılan atış olarak tecelli ediyor. Yani, şirk ve küfür meşrulaştırılıyor, hattâ, “ehl-i küfr ve şirk” Cennet’e aday gösteriliyorlar.

    Böylece tarih boyu şahid olduğumuz hilâl-salib mücadelesi; Hak-batıl savaşı olmayıp cehalet sonucu vukû bulmuş bir hadise haline gelmiş oluyor. İşin daha acı ve sinsi ciheti ise; günümüzdeki İslam-küfür mücadelesini, küfür lehine neticelendirme ve Müslümanları, Yahudi ve Hıristiyan kâfirlere teslimiyete; sözüm ona Kur’anî delillerle sürüklemeye çalışıyorlar.

    Hal böyle olunca da söz gelişi; Irak, Afganistan ve Çeçenistan’daki direniş de Filistinlinin cihadı da manasız hale geliyor. Avrupa Birliği’ne “Hıristiyan Birliği” nazarı ile bakıp karşı çıkmak da fantezi olmuş oluyor. Evangelist seffah (kan dökücü) Bush’un zulümlerine muhalefet de herhalde “ehl-i kitab”a isyan oluyor. ABD’nin Müslümanlar için “halife” tayin etmesi ise, meşruiyetin tam da merkezine oturmuş oluyor. Misalleri alabildiğine çoğaltmak mümkün… Bakınız bir yanlış, nasıl pek çok yanlışı beraberinde getiriyor.

    Eski oluş, hiçbir yanlışa meşruiyet kazandırmaz. Düşünmeksizin gerçekleşen iltihaklarla büyüyüp, azamet kazanan hata da; doğruluk kisvesi giydirilerek meşru hale getirilemez. Kaldı ki, geçmişte yapılan “ehl-i kitap” tespitleri o gün müşahede ettikleri Yahudi ve hristiyanlara bakılarak yapılan bir değerlendirmedir.” Bugünküleri göz önüne aldığımızda acaba durum ne merkezdedir?” sorusunun cevabı, işin özünü teşkil etmektedir.

    Günümüzde “ehl-i kitap” mefhûmu üzerinde iki ana noktada yanlış yapılmaktadır: Birincisi, ortada “Kitap” kelimesi ile kastedilen “İlâhî Kitap” olarak Kur’an-ı Kerîm’den başkası varmış gibi yazılıp konuşulmaktadır. Hâlbuki Yahudi ve Hıristiyanların ellerindeki kitapların Allah ile bizim anladığımız manada bir alakası yoktur. Zaten onların da böyle bir iddiaları mevcud değildir. Onlar eldeki Tevrat(ahd-i atik)ın da İncil(ahd-i cedid)in de ilhamla insan tarafından yazılmış olduğunu kabul etmektedirler. Hâl böyle olunca da; “ehl-i kitap” diye bilinen günümüz Yahudi ve Hıristiyanlarının ilâhî bir kitapla ve dolayısıyla Allah tarafından gönderilmiş “ilâhî din”le uzaktan ve yakından hiçbir alakaları yoktur.

    Yahudiler eldeki Tevrat’ı Hz. Musa’dan takriben 700 sene sonra yaşamış Üzeyr’in ilhamla yazdığına inanırlar. Hıristiyanlar ise İncil’i havarilerden Pavlos’un yazdığını kabul ederler. Durum böyle olunca nerede kaldı ilahi kitap ve bunun ortaya koyduğu ilahi din? Bu insanların bizzat kendileri böyle inanırken bizden bazılarının onlara meşruiyet kazandırma çabaları nasıl izah edilebilir? Burada bir cehalet söz konusu var diye düşünmek biraz fazla safdillik olmaz mı? Bunun bizim tahminimize göre olan cevabını yazının sonuna bırakarak ikinci ana yanlışa işaret edelim: Bugün Hıristiyan dünyada zaten eldeki “beşerî kitap” ve onun ortaya koymuş olduğu “beşerî din”in bağlıları yekûn tutmayacak bir cılızlıktadır. %90’ı geçen büyük çoğunluğun ne “kitap”la ve ne de “din”le alakaları vardır. Bir farkla ki, bunu açıklamazlar ve Müslümanlarla münasebetlerinde dindar bir Hıristiyan tablosu çizmeye çalışırlar.

    Mevcut durumun tespitinden sonra gelelim Kur’an-ı Kerîm’in “ehl-i kitap” hakkındaki beyanlarına... Ancak şunu hiç unutmayalım ki, Kur’an’ın “ehl-i kitap” olarak hitap ettikleri ile bizden bazılarının “ehl-i kitap” saymaya çalıştıkları arasında mukayese götürmez muazzam farklar mevcuttur. Şimdi bu Kur’anî mefhûm olan “ehl-i kitab” kavramının tazammun ettiği manayı bizzat “Son Kitab”dan tedkik edelim:

    Allah’ın Âyet’lerini inkârla küfre girmiş olurlar: “Ey ehl-i kitab! Onun gerçekliğini müşahede ettiğiniz halde, Allah’ın Âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?”(Âl-i İmrân(3)/70).

    “Allah sizin yaptıklarınızı çok iyi gördüğü halde, niçin Allah’ın Âyetlerini inkâra yelteniyorsunuz?” (Âl-i İmrân(3)/98).

    İman edenleri, “Allah’ın çizdiği istikamette yürümek”ten alıkoyarlar: “Ey Rasûlüm! De ki: Ey ehli kitab! Sizler gerçeği görüp bildiğiniz halde onda eğrilik arayarak iman ehlini niçin Allah’ın yolunda yürümekten alıkoyuyorsunuz?” (Âl-i İmrân(3)/99).

    Allah’ın oğulları ve ahbâblarıı olduklarını iddia ederler: “Yahudiler ve hıristiyanlar; biz Allah’ın oğulları ve ahbablarıyız dediler…” (Mâide(5)/18).


    Haddi aşarlar, “teslis”çidirler ve Allah’a evlad isnad ederler:Ey ehl-i kitap! Dininiz konusunda haddi aşmayın ve Allah’a gerçekten başka bir şey isnad etmeyin. Meryem oğlu İsâ Allah’ın elçisi ve kelimesidir…”(Nisâ(4)/171).


    Hz. İbrahim’in Yahudi mi hıristiyan mı olduğunu tartışırlar: “Ey ehl-i kitab İbrahim hakkında niçin tartışıp duruyorsunuz? Hâlbuki Tevrat ve İncil Ondan sonra indirilmiştir.(yani Hz. İbrahim zamanında ne Yahudilik ve ne de Hıristiyanlık vardı)…” (Âl-i İmrân(3)/65).

    “İbrahim ne bir Yahudi ve ne de bir Hıristiyan’dı. Tam aksine O, tek Allah inancına sahip bir Müslüman’dı...” (Âl-i İmrân(3)/67).


    Üçlü Allah inancına sahip olanlar kâfirdirler: “Hiç şüphesiz Allah Meryem oğlu Mesih’in ta kendisidir diyenler and olsun ki, kâfir olmuşlardır” (Mâide(5)/17). Ayrıca bakınız: Mâide Sûresi 72. ve 73. Âyetler.

    “Ehl-i kitab”ın kâfirleri Kur’an nâzil olduğunda da vardı: “Kitab ehlinden kâfir olanlar da müşrikler de Rabbinizden size gelecek olan iyiliği istemezler...” (Bakara(2)/105).

    Bunlar çıkmamak üzere Cehenneme girecek olup, yaratıkların da en şerlisidirler: “Şüphe yok ki ehl-i kitab’ın kâfirleri ile müşrikler Cehennemdedirler ve orada ebediyen kalacaklardır. İşte onlar yaratılmışların en şerlisidirler.” (Beyyine(98)/6).

    Allah, Yahudi ve Hıristiyanları lanetlemektedir: “Yahudiler Üzeyr Allah’ın oğludur dediler, Hıristiyanlar da Mesih Allah’ın oğludur dediler... Allah onları yok etsin...” (Tevbe(9)/30).


    Ehl-i kitap”, Kur’an’a ve Muhammed aleyhisselam’a bizler gibi iman etmekle mükellef kılınmışlardır: “Onlar da sizin kendisine iman ettiğinize sizin gibi iman ederlerse, hidayete nâil olmuş olurlar, eğer yüz çevirirlerse düşmanlık içerisinde kalırlar…” (Bakara(2)/137).

    Ehl-i kitap’la dinimizi müzakere konusu yapmak manasına gelen diyalog yerine onları “tevhîd”e davet vardır: “Onlara de ki; ey ehl-i kitap! Gelin aramızda ittifak edeceğimiz bir prensipte anlaşalım: Allah’tan başkasına kulluk ve ibadet yapmayalım, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler ittihaz etmeyelim...”

    (Âl-i İmrân(3)/64).

    Görüldüğü gibi Kur’an-ı Mübîn konuyu çok net bir şekilde aydınlatmış ve tereddüde mahal kalmayacak şekilde açıklamıştır. Bütün bunlara rağmen, günümüz Yahudi ve Hıristiyanlarını “ehl-i kitap” saymak bilmemezlik olmayıp, art niyetliliktir. “Light Islam” (ılımlı İslam) projesine katkı sağlamaktır. Dünyanın her yerinde Müslüman kanı dökmekten zevk alan Yahudi ve Hıristiyan vahşetine çanak tutmaktır. Daha net söylemek gerekirse: “Ey Müslümanlar! Biz Yahudi değiliz, Hıristiyan da değiliz, Müslümanız diyerek yıllardır verdiğiniz mücadeleden vazgeçin ve batı dünyasının potasında eriyerek, düşmanlarınızın “asimilasyon” projesine boyun eğip, onları memnun edin. Allah’ı memnun etmek sizin haddinize mi düşmüş?” demektir ki, bu cinayettir ve soykırımdır.

    Günümüzde “ehl-i kitap” var mı yok mu? konusunda, iyi niyetli “safdil”lere de çok kısa bir hatırlatmamız olacak: Allah’ın Kur’an’da inzal buyurduğunu beyan ettiği “Tevrat” ve “İncil”den kimin elinde varsa bize haber versin ve mevcudu olmayan bu gerçek Tevrat ve İncil’le kimler amel ediyorlarsa onları da Allah rızası için bize bildirsin. Bunları yapamayacaklar ise; günümüzde Yahudi ve Hıristiyan olduklarını iddia edenlere; “İlâhî Din” mensubu gözü ile bakmak, mevcut Tevrat ve İncil’i de “İlâhî Kitap” olarak kabul etmek safdilliğinden vazgeçsinler ve bu konuda çaba gösterenleri de anlamakta acele etsinler. “Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra” uyanmanın hiçbir fayda sağlamayacağını fehm etmek için âlim ve dâhî olmaya ihtiyaç yoktur.

    “Vallahu yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm”


    Read On 0 yorum

    Mesajlarınız

    OSMAN PAMUKOGLU

    OSMAN PAMUKOGLU
    KORKAK TAVSANLAR KENDiSiNi KURNAZ SANAN TiLKiLER VE TARLA FARELERi PENCEMiZDEN KURTULAMAYACAKLARDIR.

    GiZLi VASiYET DESiFRE OLDU

    Eski Günler

    ___________ ___________ _______NiHAT GENC_______ _____________ ____________ BiZiM CESEDiMiZ SUSAR ANCAK DiYEREK HALKIN GÖNLÜNDE ADETA TAHT KURAN YAZAR NIHAT GENC AKPYE SERT ELESTiRiLERiYLE VE YÜREKLiLiGiYLE SKYTÜRK EKRANLARINDA HALKIN KARSISINDA OLMAYA DEVAM EDiYOR.BURAM BURAM ANADOLUYU YAZDIGI KiTAPLARIYLA VE EKRANDAKi, ESSİZ USLUBU VE ANLATIMIYLA TAM BiR HALK ADAMI BiR BASKA DEGiSLE GÖNÜL ADAMI KALEM VE SÖZ SAVASCISI ______________ ______________ _____________ AH OSMANLIM DÜNYANIN ETRAFINDA Ki GEZEGENLERi GÖSTEREN OSMANLI TASARIMI.

    (*_*)

    FARABi

    FARABi (870-950) Türk-islam düşünürü... İslam disiplini içinde yetişmiş Türk düşünürlerinin en büyüğüdür.Aristoteles mantığına dayanan usçu bir metafizik oluşturmuştur. Amacı, Aristoteles'i, biraz da Plotinos'un yardımıyla, İslam diniyle uzlaştırmaktı... Bununla da yetinmemiş, İslam dinini de bilimle uzlaştırmaya çalışmıştır.nceleri Türkistan'da kadılık yaptı, sonra kendini büsbütün felsefeye verdi. Anadili olan Türkçe kadar Arapça, Farsça, Süryanice ve Yunanca biliyordu. Aynı zamanda hekim ve müzikçiydi. Yüzden çok kitap yazmış; Aristoteles, Platon, Zenon, Plotinos gibi Yunan düşünürlerini yorumlamış, bunların görüşlerine kendi görüşlerini katmıştır.SÖZLERi="Hiç bir şey kendiliğinden yok olmaz, böyle olsaydı, var olmazdı...Erdemlerin en büyüğü ilimdir."İnsan, bazen bir tesadüfle güzel işler yapar. Bazen de bu güzel işleri isteyerek değil, herhangi bir baskı altında yapmış olur. Böyle yapılan işler, mutluluk getirmez. ________________ _______________ _______________ _______________ __________MADDENiN ARDINDAKi SIR _______________ ______________ _______________ ______________ COCACOLA GERCEGi ___________ _______________ ____________ ______________ COCACOLA ICMEYIN ZEHIRDIR.SIYONIZMI MÜSLÜMANLARI ÖLDÜRENLERi BESLEMEYiN.AYRICA RESME TIKLAYIN VE ÜZERINDEKI YAZIYI INCELEYIN __________________ __________________

    iBN-i SiNA

    FiZiK METAFiZiK kİMYA TIP ASTRONOMi ALiMi.......İbni Sinâ, babası Abdullah, maliyeye ait bir görevle Afşan'dayken orada doğdu. Olağanüstü bir zekâ sahibi olduğu için daha 10 yaşındayken Kur‘an-ı Kerim'i ezberledi. 18 yaşında çağının bütün ilimlerini öğrendi. 57 yaşındayken Hemedan'da öldüğü zaman 150'den fazla eser bıraktı. Eserleri Latince’ye ve Almanca’ya çevrilmiş, tıp, kimya ve felsefe alanında Avrupa’ya ışık vermiştir. Onu Latinler “Avicenna” adıyla anarlar ve eski Yunan bilgi ve felsefesinin aktarıcısı olarak görürler.bni Sinâ, daha çocukluğunda, çevresini hayrete düşüren bir zekâ ve hafıza örneği göstermiştir. Küçük yaşta çağının bütün, ilimlerini öğrenmişti. Gündüz ve gece okumakla vakit geçirir, mum ışığında saatlerce, çoğu zaman sabahlara kadar çalışırdı. Pek az uyurdu. ________________ _______________ _______________ _______________ __________MATRiX FELSEFESi ANLAYISI MADDELERE HÜKMETME BEYiN GÜCÜMÜZ _______________ ______________ _________BEYiNiMiZiN GÜCÜ ___________________ _______________ _____________ ___________________ _________________ ________________ YAZAR:OKTAN KELEŞ _______________ YazdIgI sIradIsI kitaplarIyla acIkladIgI konularla herkesi hayrete düsüren bir okadarda bilgilendiren ve özellikle HZHIZIRLA ilgiliyazdIgI kitabInda kendisinin birebir yasadIgI olaylarI anlatan oktan keles medyadaki carpIklIklarI ve yalan kurgulu haberlerin asIl dogrularInI ve arkasIndaki sIr perdesini aralayarak herkesin gönlünde adeta taht kurdu.BIR MECZUBUN RÜYASI adlI kitabIn da HZ HIZIR ALEHiSSELAM LA ilgili kIsImda hz HIZIR 'ın ALANI HER YER OLAN BiR SAVASTAN SÖZ EDiLDiGiNi SÖYLEYEN KELES GÜNÜMÜZDEKi OLAYLARA BAKINCA BUNUN DOGRULUGUNU GÖRMEMENiN MÜMKÜN OLMADIGINI ANLIYORUZ.YazdIgI bu sIradI desife edici ve herkesi gönülleri zihinleri aydInlatan oktan keles yalanIn kurgulu haberlerin ve halkI aldatIcI bilgilerin üzerİne giden tüm dünyayI asaya YATIRABiLEN ve desifre edebilen KALEMiYLE SAVASAN ÜNiFORMASIZ BiR ALLAH ASKERi.